Anne sütü, yenidoğanlar için en değerli ve vazgeçilmez besin kaynağıdır. Özellikle prematüre ve hasta bebeklerde, annenin kendi sütüne ulaşamaması durumunda, anne sütü bankacılığı kavramı büyük bir önem kazanmaktadır. 1. Uluslararası Gülhane Anne Sütü ve Emzirme Kongresi kapsamında gündeme taşınan bu konu, sağlık profesyonelleri, akademisyenler ve toplumun geniş kesimleri tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Bu makalede, anne sütü bankacılığı kavramından başlayarak, dünya genelindeki uygulamalara, sağlık açısından önemine, Türkiye’deki yaklaşımlara ve Gülhane Modeli’nin gelişimine kadar kapsamlı bir bakış sunulacaktır.
Anne sütü bankacılığı, annelerin fazladan sağdığı sütlerin toplanıp uygun koşullarda saklanarak ihtiyaç duyan bebeklere ulaştırılması sürecidir. Bu sistemde gönüllü annelerden alınan sütler; toplanır, analiz edilir, pastörize edilir ve güvenli şekilde saklanır. Özellikle prematüre veya ciddi hastalığı olan bebekler için anne sütüne ulaşmak hayati önem taşır. Çünkü anne sütü; bağışıklık sistemini güçlendirir, enfeksiyon riskini azaltır ve gelişim üzerinde olumlu etkiler gösterir.
Bu bankalar aracılığıyla ulaştırılan anne sütü; formül mamalara göre çok daha doğal ve faydalı bir alternatiftir. Ayrıca bu sistem sayesinde anne sütünün paylaşımı organize edilirken hijyenik koşulların sağlanması da garanti altına alınır. Tüm süreçler tıbbi protokollerle belirlenmiş olup hem donör annelerin hem de alıcı bebeklerin güvenliği ön planda tutulur.
Anne sütü bankacılığı uygulamaları dünya genelinde hızla yaygınlaşmaktadır. İlk örnekleri 20. yüzyılın başlarında Brezilya’da görülmüş olup günümüzde Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, İngiltere ve birçok Avrupa ülkesinde yüzlerce anne sütü bankası aktif olarak hizmet vermektedir.
Ülke | Banka Sayısı | Yıllık Dağıtılan Süt (Litre) | İlk Kuruluş Yılı |
---|---|---|---|
Brezilya | 220+ | 200.000+ | 1943 |
ABD | 30+ | 270.000+ | 1910 |
İngiltere | 15+ | 10.000+ | 1939 |
Avustralya | 7 | 5.000+ | 1985 |
Hindistan | 50+ | Bilinmiyor | 1989 |
Brezilya’daki model dünya çapında örnek gösterilmektedir; çünkü ülke genelinde yaygın bir ağ oluşturulmuş ve her yıl binlerce bebeğe hayat kurtarıcı destek sağlanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise Human Milk Banking Association of North America (HMBANA) çatısı altında faaliyet gösteren bankalar sayesinde yılda yüz binlerce litre anne sütü ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), anne sütü bankalarının kurulmasını teşvik etmekte ve bu kurumların belirli standartlara uygun çalışmasını önermektedir. WHO’ya göre; “Anne sütünün bulunmadığı durumlarda ikinci en iyi seçenek pastörize edilmiş donör anne sütüdür.” Bu yaklaşım, özellikle düşük doğum ağırlıklı bebeklerde ölüm oranlarının azalmasına önemli katkılar sağlamıştır.
Anne sütü ile beslenmenin sağlık üzerindeki olumlu etkileri saymakla bitmez. Özellikle ilk altı ayda yalnızca anne sütü ile beslenen bebeklerde;
Prematüre veya hastanede yatan bebeklerde ise bu faydalar çok daha kritik hale gelir. Yapılan bilimsel araştırmalar göstermiştir ki; prematüre bebeklerde formül mama yerine donör anne sütü kullanılması ile nekrotizan enterokolit (NEK) gibi ölümcül bağırsak hastalıklarının görülme oranı %50’ye kadar azalmaktadır.
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan bir çalışmada; anne sütünün içerdiği antikorlar sayesinde solunum yolu enfeksiyonlarının %63 oranında azaldığı tespit edilmiştir (Kaynak: Harvard Medical School, Pediatrics Journal, 2022). Ayrıca UNICEF’in verilerine göre dünya genelinde yılda yaklaşık 820 bin çocuğun sadece emzirmenin teşvik edilmesiyle hayatı kurtarılabilmektedir.
Bu bileşenlerin tamamı bağışıklık sisteminin gelişimi için gereklidir ve hiçbir formül mama bu içeriği tam olarak sağlayamaz.
Türkiye’de anne sütü bankacılığı konusu uzun yıllardır tartışılmakta ancak çeşitli nedenlerle uygulamaya geçirilmesi gecikmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın öncülüğünde yapılan çalışmalar sonucunda pilot projeler gündeme gelmiş olsa da toplumsal hassasiyetler nedeniyle yaygınlaşma süreci beklenen hızda ilerlememiştir.
Türkiye’deki en büyük çekincelerden biri dini hassasiyetlerdir. İslam hukukuna göre “sütkardeşlik” kavramı oldukça önemlidir; çünkü aynı kadından süt emen çocuklar arasında evlilik yasağı doğar. Bu nedenle aileler arasında kaygılar oluşmuş ve kamuoyunda tartışmalar yaşanmıştır.
Bir diğer endişe ise etik boyutlardır: Donör annelerin seçimi, sağlık taramalarının yeterliliği ve gizlilik gibi konular üzerinde durulmuştur.
Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan rehberlerde; “anne sütünün önemi” vurgulanırken emzirmenin teşviki ana hedef olarak belirlenmiştir. Ancak donör anne sütünün kullanımıyla ilgili yasal düzenlemeler henüz tam anlamıyla hayata geçirilmemiştir.
Bununla birlikte son yıllarda üniversite hastaneleri bünyesinde bazı pilot uygulamalar başlatılmıştır. Ankara Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin öncülüğünde geliştirilen Gülhane Modeli ise bu alanda yeni bir dönemin kapısını aralamıştır.
Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde geliştirilen Gülhane Modeli, Türkiye’ye özgü dinamikleri dikkate alan yenilikçi bir yaklaşımdır. Modelin geliştirilmesinde temel amaç; hem bilimsel standartları hem de toplumsal değerleri gözeterek sürdürülebilir bir sistem oluşturmaktır.
Gülhane Modeli’nde aşağıdaki ilkelere büyük önem verilmektedir:
Modelin geliştirilme aşamasında Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan uzman görüşleri alınmış; etik kurulların onayıyla süreç yapılandırılmıştır.
2018 yılında başlatılan pilot uygulama ile ilk adımlar atılmıştır. Kapsamlı eğitim programları düzenlenmiş; sağlık çalışanları ile ailelere yönelik bilgilendirme toplantıları yapılmıştır. Sonraki yıllarda modelin başarısı gözlemlenmiş ve diğer şehirlerde de uygulanması için çalışmalar başlatılmıştır.
Gülhane Modeli’nde uygulama süreçleri titizlikle planlanmış olup her aşama ayrıntılı protokollerle yönetilmektedir:
Aşağıda Gülhane Modeli’nin süreç akışı özetlenmiştir:
Süreç | Açıklama |
---|---|
Donör Tarama | Sağlık kontrolleri & bulaşıcı hastalık testi |
Süt Toplama | Hijyenik sağım & etiketleme |
Laboratuvar Analizi | Mikrobiyolojik & kimyasal analiz |
Pastörizasyon | Güvenli hale getirme |
Depolama | -20°C’de muhafaza |
Dağıtım | Hekim gözetiminde ihtiyaca göre dağıtım |
Bu süreçlerin tamamında dijital kayıt sistemleri kullanılmakta olup veri güvenliği üst düzeyde sağlanmaktadır.
Anne sütü bankacılığının başarılı olabilmesi için sadece tıbbi değil aynı zamanda etik, dini ve sosyal boyutların da dikkate alınması gerekir.
Donörden alınan sütün izinsiz kullanımı veya yanlış kişilere verilmesi ciddi etik sorunlara yol açabilir. Bu nedenle her aşamada bilgilendirilmiş onam alınmalı, gizlilik korunmalı ve tüm işlemler şeffaf şekilde yürütülmelidir.
Ayrıca ticari amaçlarla yapılan işlemler kesinlikle yasaklanmalıdır; çünkü burada temel amaç ticari kazanç değil toplum sağlığının korunmasıdır.
Türkiye gibi Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde “sütkardeşlik” kavramı oldukça hassastır:
Gülhane Modeli’nde bu hassasiyetlere özen gösterilmiş olup her bebeğin hangi anneden ne kadar süreyle emdiği titizlikle belgelenmektedir.
Toplumun bilinçlendirilmesi de en az tıbbi süreçler kadar önemlidir:
Bu sayede toplumda güven ortamı oluşturularak modelin sürdürülebilirliği sağlanabilir.
Gülhane Modeli’nin Türkiye sağlık sistemi üzerindeki etkileri çok yönlüdür:
Gelecek hedeflerinde, modelin tüm Türkiye’ye yaygınlaştırılması yer almakta olup yeni teknolojilerin entegrasyonu ile daha güvenli ve erişilebilir bir sistem hedeflenmektedir.
Anne sütü bankacılığı konusu tıbbi olduğu kadar sosyal açıdan da büyük bir dönüşümü temsil etmektedir. Gülhane Modeli’nin başarıyla uygulanması halinde Türkiye’de binlerce bebeğin hayatına dokunacak kalıcı çözümler üretmek mümkün olacaktır — hem bugün hem de gelecekte…